3.4.13

Biz Göçmenler


       Aslında biz de birer göçmeniz. Bakma takım elbiselerimize, saç sakal tıraşımıza içimizde birer ırgat yatıyor. Tarla neredeyse biz de oraya koşuyoruz, ekiyoruz biçiyoruz durmadan çalışıyoruz. Eski hayatımıza kıyasla daha fazla kazanıyoruz belki ama daha fazla da kaybediyoruz. Yoruluyoruz, yorulduk diyemiyoruz. Yorulursak yerimizde gözü olanlar daha biz kalkmadan otururlar sandalyemize. Haklarımızı da arayamıyoruz çünkü o 'gözü olanlar' o haklara da razı. Aslında onlar da haklı çünkü açlar. Ellerine geçen kuruşun hesabını yapıyorlar ve "evde oturmaktansa..."yla başlayan cümleyle saldırıyorlar. Saldırmayı öğrenmişler. Barışçıl kimseler ve haliyle bu savaşa katılamayanlar, kavga etmek istemeyenler susuyor, haklarının yenilmesine göz yumuyor. "Onların ayıbı" diye düşünüyor. 'Onlar'sa başka "onlar"a ve "imkanlar"a atıyor suçu. Kimse hakkın bu senin deyip vermiyor. İstemeni bekliyorlar. İsteyince sanki hakkın verilmiş değil de bir lütuf edilmiş gibi davranılması üzüyor bizi. Üzülmek? Üzülmeye vakit yok. Üzülmek için gelmedik buraya savaşmamız lazım efendimiz. Haklısın Sebastian. Yağmur mu yağmış? Evet efendimiz. Hiç fark etmemişim. Bütün gündür çalışıyordunuz efendimiz ondan. Yürümeyi özlemişim. Birazdan da yorulacaksınız efendimiz. Aslında acıktım da. Hatta uykunuz da var. Sabah uyandığımda her taraf karanlıktı. Aslında gece uyandınız efendim. O kadar saattir ne yapıyoruz Sebastian? Ne işimiz var burada? Dönelim. Dönemeyiz tutunmamız lazım. Ama bizi sevmiyorlar. Olsun biz de onları sevmiyoruz. Burayı da sevmiyoruz. Olsun burası zaten kimseyi sevmiyor. Sevmeye vakit yok efendimiz. Ben sabahları kahve içmeyi severdim. Buna zaman yok. Sakal bırakmayı da severdim. Sevmek konusunu kapatalım efendim. Haklısın Sebastian, hatta Sebastian konusunu da kapatalım bence. Nasıl isterseniz efendimiz. Sokakta kendi kendimize konuşuyoruz işe bak. Gördüler mi acaba? Şu ayağında terlikle gezen amca gördü galiba. Bakma, bakma utandıracaksın. Ayakları suya batmış ama aldırmıyor. Şu kıyafet satan teyze mi gördü acaba? Ne tatlı kıyafetler var pembe pembe küçücük. Kendi kızının eşyalarını mı satıyor? Arabaların camlarını silen çocuk bizi görmedi ama şimdi bakıyor. Az önce kazandığı parayla simit almak için simitçiye giriyordu, utandığından olacak sileceğini otların arasına sakladı. O da bize gördük mü acaba diye bakıyor galiba - bakma bakma. Ayakları olmayan dilenci para isteyecek - bakma. Mendil satan çocuk yaklaşıyor, kendinden büyük okul çantasıyla - BAKMA. Sadece işine bak sen. Herkes işine baksın. Sen de işine bak Sebastian. Sebastian? SEBASTİAN! Sen de gittin demek. Herkes gibi "işine gelirse" mi dedin sen de bana? Gel çalış maaş yok adına staj deriz, işine gelirse. Günde 20 saat çalışırsın, işine gelirse. Yemek mi? Ekmek arası neyine yetmiyor, işine gelirse. Kahvaltı mı? (Gülüşmeler) Biz de o yollardan geçtik. Herkes o yollardan geçti. Bu da demek oluyor ki geçilecek bir yol var. Yolun sonuna gelince arkaya dön ve yola çıkanların hallerine gül, içinden geçir "Biz de o yollardan geçtik ne günlerdi ama!" Çünkü eğer onlara acırsan ve yardım etmek istersen o yollardan geçmeden tepene binerler. Sonra tekrar başa dönmüş oluruz 'gözü olanlar' kısmına. 
      Savaşmak istemeyenler için yollar da mevcut tabi. Tanıdıkları olsun canım. Birisi desin ki "Al bu çocuğu yanına" o zaman sormazlar sana "Yapabilecek misin?" diye öğrenirsin canım. Hata da yapabilirsin. "Hatalısın" demezler. Sana bir şey demezler. Diğer tarafa dönerler ve derler ki "İdare et ...'nın tanıdığı". Bu hayatta torpil var demiyorum. Ya da rüşvet yerler de demek istemedim. Ama savaş var. Savaşta bütün ganimetler güçlü olanındır. Zayıfı öldürürsün ganimetine konarsın. Basit. Neyse Sebastian, gidelim!

Hiç yorum yok: