4.2.13

kaybolduğum şehirler


yağmur başladı. bağcıklarından astığım botum dışarıdaydı ama ben henüz farkında değildim. rüyamda ne gördüm bilmiyorum ama kahkahama uyandım. pencere açıktı ve burnuma dolan toprak kokusu ve yüzüme çarpan yağmur esintisiyle mutlu oldum. yağmur her zaman mutlu etmiştir beni ama ilk yağmur yağdığında yayılan kokuyu, toprak kokusunu fark etmem için küçük bir kız çocuğuyla yazın ortasında yağmura yakalanmam gerekmişti. bayılıyorum bu toprak kokusuna diye haykırıp kollarını iki yana açıp koşmaya başlamıştı. kokuyu defalarca dikkatlice içime çektim. şimdi aynı kokuya zahmetsizce ulaşabiliyordum 8 kişilik otel odasında pencere kenarındaki ranzanın üst katında yatıyordum ve odada kimse yoktu. uzun uzun gerindim, yatakta bağdaş kurup pencereye doğru döndüm amacım soğuk havanın tadını sıcak yatağımda çıkarmaktı; uzun sürmedi. bu havada giyebileceğim tek ayakkabılarım ağzına kadar dolu, sallanıyorlardı. olan olmuştu artık ama kuruması için kaloriferin yanına koymalıydım. bundan birkaç ay sonra bana yine yağmurlu bir günde eşlik edecekti. penceresiz odamda kafayı yemek üzereydim. hapishanelere insanlar bilerek girmez ben bu odada bilerek yaşıyordum. ama isteyerek değil. oksijensizlik kafama vurdu ve attım kendimi sokağa. pencerem olmadığı için yağmur yağdığını bile fark etmemiştim. ayağımda botum üstümde daha sonraları kaybedeceğim deri ceketim. her zaman cıvıl cıvıl olurdu evimizin önü barlar, kafeler, müze, metro ve tren istasyonu, otobüs durakları hepsi vardı. ama bu gece sadece son seferlerini yapıyordu otobüsler ve eve geç kalmış insanlar koşturuyordu sokakta. yürümeye başladım toprak kokusunu içime çekerek. arabaların ışıkları vardı sadece ve şiddetli yağmur. daha evden çıkar çıkmaz sırılsıklam olmuş saçım şimdi yağmurdan beter ıslatıyordu yüzümü. insan görmek istiyordum, bol bol da hava almak. temiz hava... kalabalık olacağını düşündüğüm merkeze doğru yöneldim. yolun ortasında oksijen beynime ancak gitmeye başlamış olacak çok ıslandığımı fark ettim. sığınacak bir yer aradım ve ilerideki vapur iskelesine doğru hızlandım. gittiğimde yeni vapurun kalkmasına az kalmıştı. biletimi basıp beklemeye başladım. aylardır bu şehirdeydim ve vapura hiç binmemiştim. vapur şiddetli rüzgar ve dalgalarla boğuşuyordu. resmen oturduğum koltukta zıplamama sebep oluyordu benim tek derdimse inmeden önce biraz kuruyabilmekti. sonunda vardığımızda yağmur yağmıyordu.vapurdan inen insanlar çok kısa bir süre içinde kayboldular. geniş ve boş bir alan kaldı geriye. rüzgar bir poşeti uçurarak geçirdi önümden içimden rüzgar efekti yaptım mutluydum. yeni yerler görmeyi ve gittiğim şehirde kaybolmayı severdim. düz alanı geçtim ama hiçbir yaşam belirtisi bulamıyordum. anayola  çıktım tek araba geçmiyordu. saate baktım. 2 olmak üzereydi. saat kaçta çıkmıştım ki evden? ne tarafa gideceğimi kestirmeye çalışırken sigara içerek geçen birini gördüm. şehir merkezini sordum. nerede kaldığımı sordu. burada olmadığımı son vapurla döneceğimi söylediğimde koşsan iyi olur dedi son vapur saat 2'de. gittiğim şehirde kaybolmayı severdim ama sadece bir süreliğine. koşmaya başladım. boş alan sandığımdan da uzaktaymış. ve boş alan sandığımdan da genişmiş. vapura yetiştim ve bindiğimde yine ıslaktım bu sefer terden. vapur tekrar zıplaya zıplaya ilerledi. indiğimde yine şiddetli yağmur vardı ama şehir bu sefer çok canlı geldi. arabalar, ışıklar, binalar, tek tük insanlar, sarhoşlar dilenciler... eve geldim botlarıma teşekkür edip mütavazı odamda tek kişilik parti verdim