14.4.13

Arabada

Arka koltukta oturuyordum. Geleceğe dair kaygılar ve aitsizlik hissi etrafımı sarmıştı. Gayri resmi bir işte resmi bir kılıkla çalışıyor ve o kadar etmediğimi biliyordum. Olmazsa o olmazsa bu diye tüm hayatımı ihtimaller ve hayaller üstüne kuruyordum. Hiçbir düşüncede bu durumda kalmak ya da altına düşmek yok tabi ki. Hep aşma var kırma zincirleri, hep bir patlama. Bir kayanın üstüne çıksam kendimi tepeye tırmanıyorken düşünüyorum, iki saniye geçmiyor Everest'in tepesinde buluyorum kendimi, ne taşa çıkmanın tadına varabiliyorum ne adım adım tırmanıp gerçekten zirvelere çıkacak istikrar ve sabrı gösteriyorum. Bir kopukluk var. Kafamda kurduğum dünyayla gerçek dünya arasında. Biliyorum hep var o atasözü bile var ama bu öyle değil. Onca hayal kırıklığı onca tecrübe, aldatılma, kandırılma, satılma, kullanılma karşısında hala mı 'bir umut'? Hala mı 'belki'? Hatalarından ders çıkarmayana aptal denirmiş ya ben daniskası olduğuma emindim artık. Bariz olan devasa gerçeğin ucunda sürünen küçük bir hayal kırıntısını görüp onu gözünde büyütüp ona hayaller bağlayan bir ben miyim gerçekten?
Arabanın bir virajda keskin dönmesiyle aralarına döndüm. Arkada pek kemer takmam ama takmaya karar verdim. Kemer, açılıp kapanan koltuğun arkasında kalmıştı. Bir an takmaktan vazgeçtim. Ancak araba aşırı süratli gidiyordu ve huzursuzluğum da aşırı hızla artıyordu. Yukarı baktım. Arabanın tavanından ötelere, sen yok mu dedim. Henüz değil en azından bir başkasının hıyarlığı yüzünden değil. Öne kaykılıp koltuğu açtım ve kemeri taktım. Huzurla dolmuştum. O kadar ki hayallere daldım yine. Şirketler kurdum, zincirler kurdum franchising bile dağıttım. Araba kaza falan yapmadı. Otobanın kenarında arabadan indim. İki sokak geçip dolmuşa binecektim. Üst geçidin altına geldiğimde bir araba bariyerlere çarptı ve havada attığı iki takladan sonra üstüme düştü. Tüm kaburgalarımın dümdüz olduğunu hissediyordum. Ciğerlerim paramparça olmuştu nefes alamıyordum. Son nefesimi de yardım istemek için bağırmaya çalışırken harcamıştım. Gözlerimi açtığımda rüyalarımdaki yerdeydim. Son zamanlarda burayı çok sık görmeye başlamıştım. Ve beklediğim kişinin koltuğu tam karşımdaydı. Koltuk boştu. Birden arkamdan bir el omzuma dokundu. Bir yanlışlık olmuş dedi. Korkuyla arkamı döndüm. Yaratıcım oradaydı onu görünce yüzyıllardır onun hasretini çekiyormuşum ve sonunda hasret sona ermiş gibi hissettim. Beni kucakladı. Kusura bakma küçüğüm dedi. Senin için planlarım bunlar değildi. Daha güzel bir kader yazmıştım sana bir yanlışlık olmuş. Ne demek istediğini anlamaya çalışırken 'olman gereken buydu' dedi. Seni yapmayı planladığım yani diye düzeltti ve kolunu kolonun arkasına doğru uzatarak birini çağırdı. Gelen kişi elinde devasa bir kılıç kocaman bir kalkan ve aşırı güçlü bir adamdı. Başta adamı kıskançlıkla süzdüysem de sonunda onun aslında ben olduğumu ama kendine duyduğu aşırı güven yüzünden tanınmaz bir hale gelebildiğimi anlayıp kendimden utandım. Demek ki benim kambur durmayan, gözlerini kaçırmayan, saçları açılmamış, uzun boylu, geniş omuzlu, yapılı halim böyle biri olabiliyormuş diye düşündüm. Ancak ben daha şaşkınlığımı atamadan "Hatamı düzelteceğim. Pardon canım" dedi. Altımdaki yer yok oldu hızla dünyaya düşmeye başladım. Pardon canım kelimesi kafamda yankılanıyordu. Pardon canım. PARDON canım. PARDON CANIM.
Ha efendim?
Uyan artık istersen geldik.
Igh tamam.
Ağzımdan salyalar akmış tişörtümü ve kemeri sırıksıklam etmiş bir şekilde arka koltukta uyandım. Araba durmuş herkes uyanmamı ve arabadan inmemi bekliyordu. İndim iki sokak geçip dolmuşa bindim. Dolmuşta tekrar hayallere daldım. Bu sefer bir Cruise aldım ve ağzına kadar müşteriyle doldurup dünya turu yaptım.

Hiç yorum yok: