13.3.13

15. Bölüm

Kafamı kaldırdım tutunamadığım kitabımdan ve etrafımdaki insanlara baktım. Yılmaz Amca vardı. Adı Yılmaz olmalıydı çünkü yılmadan dışarıyı izliyordu; sanki hayatının son 25 senesini bu yolları, eklenip çıkarılan durakları, inen binen insanları, güneşli/yağmurlu/karlı havayı ve bazen buğulu camı, yükselen inşaatları, kesilen ağaçları, artan şerit ve araba sayısını izleyerek geçirmemiş gibi sıkılmadan izliyordu. İzlemeyi öğrendik hepimiz -sıkılmadan izlemeyi. Beklerken izlemeyi, izleyerek yaşamayı. Uyanıyoruz televizyon izliyoruz -haberler önemli-, durakta otobüslerden taşan insanları, gelip geçen otobüsler ve insanları izliyoruz, işe gidiyoruz iş arkadaşlarımız çalışıyor mu, patron beni görüyor mu ya da buralarda mı izliyoruz, işten çıkıyoruz yolda yürürken izliyoruz -sıradışı bir şey var mı, yoksa aynı insanları mı görüyoruz diye izliyoruz, sıradışı bir tip ya da olay varsa ne ala daha iyi izliyoruz, otobüse biniyoruz izliyoruz yılmadan aynı yolları izliyoruz Yılmaz Amca gibi. Onun yanında Ceylan var. Genç bir kız ürkek ürkek bakıyor etrafa bu yüzden adı Ceylan. Kimse benim farkımda mı bakışı var üstünde. İzlenmekten çoğumuz hoşlanmayız 'Ne bakıyorsun?' diye kavga çıkarabilen bir yapıya sahip oluşumuzdan da belli. Ama Ceylan bundan bizden biraz daha fazla endişe duyanlardan. Ona bakan Yılmaz Amca'nın yer vermesini istediğini anlamıyor üstüne üstlük 'Bana bakıyor galiba yaşlı sapık' diye geçiriyor aklından. Mahallede kulağına gelen bir şehir efsanesini - yaşlı bir adam genç kızların önünde tansiyonu düşmüş numarası yapıp oralarını buralarını elliyormuş- annesinin sesinden duyuyor kafasında binlerce defa. Her duyduğunda daha tedirgin oluyor, Yılmaz Amca'ya ters bakışlar atıyor. Her otobüsün sallanışında tedirgin oluyor en son dayanamıyor kalkıp yer veriyor. Yılmaz Amca yılmaz bakışlarıyla zafer kazanırken  Ceylan kurtulmanın zaferini otobüsün kalabalığına karışarak kutluyor. Kalabalık coşkulu herkesin elinde bayraklar. Atkılar sallanıyor, hep bir ağızdan marşlar söyleniyor Coşkun arkadaşlarının omuzlarına abanarak daha yüksek sesle bağırıyor onlara nazaran. Adı bu olmalı, Coşkun. Bitmek tükenmez coşkusundan geliyor. Her maç aynı tantana: bıkmadan, usanmadan, coşkuyla, sesi kısılana takım kazanana kadar. Haydi kartallar Coşkun geliyor. Yenildiklerinde aynı coşkuyla sövüyor Coşkun. Üstelik kazandığında bir gün arkadaşlarına gıcık tavırlar sergilemesine karşın yenildiğinde herkese -otobüste gördüğü atkılılar dahil- dert yanıyordu. Ceylan yüksek sesle coşkulu bir şekilde kartallara söven iki gencin yanında mahsur kalmıştı şimdi. Daha fazla dayanamayacağını düşündü ve mendilini yere attı. Mendil yere düşmedi. Bıyıklı, beyaz İspanyol paça pantolonlu, uzun favorili bir centilmen tarafından havada yakalanmıştı mendili. Mendili aldı, kokladı ve sahibine teslim etmek için diz çöktü. 'Kuzum,' dedi, 'neden dikkatli olmuyorsunuz? Az kalsın kalbiniz kadar temiz mendiliniz pis ayaklar altında en az benim içim kadar ezilecekti. Buna asla gönlüm razı olmazdı biliyor musunuz?' dedi. Ceylan 'Ah' dedi, 'Rıza?' Rıza -ki adı bu olmalıydı- 'Evet kuzum' dedi, 'Benim biricik aşkın'. Ceylan şaşkın 'Fakat, Leyla o ne der buna?'-Adı kesinlikle Leyla'ydı. 'O, Adnan'la kaçtı.'-Adı Adnan ya da Ferit olabilir- Ceylan bu filmin sonunu biliyordu. Binlerce defa izlemişti. Filmlerdeki aşklara çok özenirdi. Ama karşısına çıkan erkeklerin hiçbiri Tarık Akan -Adı Tahsin Üregül'dü- kadar yakışıklı değildi ve kimse onun gibi sevemiyor, onun kadar güzel bakamıyordu. Onun aldatması bile 'olsun'du. Bunları düşünürken ceketinin düğmelerini Coşkun'un ceketine iliklemişti. Otobüsten inerken de onu kendisiyle beraber dışarı sürükledi. 'Sen beni mi takip ediyorsun sapık?' deyip suratına okkalı bir tokat yapıştırdı ve bunu Yılmaz Amca izledi. 15.bölümün etkisinde kaldığımı düşünerek kitabımı okumaya devam ettim.