Bir masam yoktu, bir sandalyem de yoktu. Bir kırtasiyede
satılan hiçbir şeye de sahip değildim, her ders öğretmenimden ödünç aldığım
kalem ve tüm yaz çalışarak alabildiğim tek ciltlik defterim sayılmazsa. Bir tek
öğrenme isteğim vardı benim ve öğretmen konuşmak için ağzını her açtığında
sonuna kadar açılan gözlerim.
Öğretmenim
çok zor şartlarda okuduğunu anlatırdı bize. Daha çok çalışmamızı istediği için
anlatırdı bunu ama bana anlatmasına gerek yoktu çünkü ben görürdüm onun ne
kadar zor şartlardan geldiğini. Anlattığına göre onun okula gitmeye zamanı bile
olmazmış. Evin tek erkeği olarak çalışması gerekirmiş. Okuldan ne öğrendiyse
küçük kız kardeşinin defterlerinden öğrenmiş. Gece işten geldikten sonra bir
yandan defteri okurken bir yandan da anlattırırmış kardeşine, böylece
kardeşinin anlamadığı yerleri de o, ona anlatabilirmiş. Okul yüzü görmeden
öğretmen olmuş sonunda. Öğretmen dediysem öyle aklınıza sınıfta oturan,
geçmişini unutmuş bir adam gelmesin. Gündüz tüm gün okulda dersler anlatıp
öğrencilerin sorunlarıyla tek tek ilgilen, elinden geldiğince onlara maddi
manevi destek olan ve en önemlisi de hepsine inanan bir adam benim öğretmenim.
Okul çıkışı bisikletine biner. Tüm şehri geçer, gerçekten uzun mesafelerden
bahsediyorum, ve benim okuluma gelir. Ben ve benim gibilerin. Şehrin en uzak
köşesinde eski kullanılmayan bir köprüaltı burası. Buradan yıllar yıllar önce
nehir geçermiş ama artık kurumuş. Yağmur yağdığında ki buralara çok sık yağar, su
almayan tek yer burası. Burada okula
dair tek şey belki de duvarın siyaha boyanmış kare bölgeleri. Öğretmenim ve
diğer öğrencilerin öğretmeni bu siyah kare bölgelere beyaz tebeşirle yazar,
orayı tahta gibi kullanırlar. Tahta gibi derken öğretmenimin söylediğine göre
okulda bunlar tahtadan oluyormuş. Evet, belki biz zor şartlarda okuduk,
okuyoruz ama öğretmenimin hakkını vermek lazım o hâlâ zor şartlarda ders
anlatıyor. Bunu severek yapıyor, yapmak zorunda değil. Hayır, hiç değil.
Okuldan aldığı parayla kendine araba bile alabilirdi ama o bize kütüphane
açacağına söz verdi. Açacağını da biliyorum.
Bu okulda her yaştan insan var
hatta benden 50 yaş büyük biri bile benimle aynı sınıfta. Sınıfa katılmak için
tek bir şart var: öğrenme isteğiniz. Zaten onu da öğretmen ya da başka birisi
sınamıyor; yağan yağmur sınıyor, esen ve iliklere işleyen rüzgâr sınıyor,
oturduğunuzda batan taşlar, çömeldiğinizde uyuşan ayaklarınız sınıyor, yerden
yediğiniz soğuk, yazarken iki büklüm olmaktan tutulan sırtınız sınıyor öğrenme
istediğinizi. Peki, ben neden mi bu kadar öğrenmek istiyorum? Öğretmen olup
benim gibi kimsesiz kimselere, öğrenmek isteyenlere ne biliyorsam öğretebilmek
için.