Telefon sesi...
(Sessizlik...)
Telefon sesi...
Kadın ikinci çalışın bitmesine izin vermeden açar telefonu. Tereddütlü ve
isteksiz konuşur. Az ve öz."Hayır" der, "Gelemem."
ve kapatır, telefonun içinden bir el uzanıp onu çekecekmiş gibi
telaşla...
Odaya döner, yaptığı yapbozun başına. 10.000 parçalık bu set, neredeyse odanın
tamamını kaplayıp odaya bir "yapboz odası" havası katıyordu.
Venedik'te düzenlenen festivallerden bir görüntüydü: Maskeli baylar ve
bayanlar, çeşitli pozlarda salınmaktaydılar.
Bir parçayı eline aldı, dikkatle baktıktan sonra ne yaptığının farkında bir
tavırla, odanın bir ucunda duran komidinin çekmecesine attı; diğer beyaz küçük
parçaların yanına...
Kapı sesiyle irkildi. Gözleri o anda saate kaydı ve kapıya koştu, heyecanla
kapıyı açtı; yüzünde bir maske olduğunu unutarak. Öz çocuklarının yüzüne - daha
doğrusu maskesine - bakmamasıyla hatırladı tekrar maskesini. Ancak bedeni,
inanmamakta ısrar ediyordu. Elleri dokundu, yanağının olması gereken yerde bulunan,
maskesine. Oradaydı işte. Bir çelik kadar soğuk ve ifadesiz, bir porselen
kadar beyaz.
Çocuklar adeta mırıldanarak "merhaba" dedikten sonra
koşarak içeri geçtiler. Hala alışamadığı bu duruma, olduğu yerde art arda
sorular sorarak tepkisini gösteriyordu belki de; "Nasılsınız
canlarım?" , "Nasıl geçti gününüz?", "Okulda
bir yaramazlık olmadı ya?"... Kadının söyledikleri, çocukların
ayaklarının altında ezilen merdiven sesinde kayboldu... Elinde kalakalan küçük
kızının çantasına baktı bir süre ve odaya geçti...
o-o-o
Otoparkta ilerlerken resmen dans ediyordu. Çantasını sallayışında, yüzünde
tutamadığı gülümsemesinde bir hınzırlık vardı, ya da saf bir mutluluk...
Arabasına bindi -kaliteli bir 4x4- müziği yeterli seviyede açtı ve şarkı
söylemeye, araba sürmeden önce başladı. Işıklarda eliyle direksiyonda ritim
tutarken, ritmi bozan bir ses duydu. Telefonunu eline aldı ve o sırada, o
mutlu adam arabadan inip gitti sanki; tadı kaçtı, suratı ekşidi, müziği duymaz
oldu - o kadar mutluluk veren müziği-, hatta alnında bir damar bile atmaya
başladı. İsteksiz bir sesle açtı telefonu: "Yoldayım canım,
geliyorum." Telefonu kapatıp müziği son ses açtı ama artık
müziğe kendini kaptıramıyordu. Sinirle CD çaları kapattı.
o-o-o
Zaten kocası geç kaldığı için iyice tedirgin olmuştu bir de inatla bulamadığı yapboz
parçası onu çileden çıkarıyordu. İşte bu kapıyı neden sevinçle açtığının
göstergesiydi. Her kapı açış, her karşılarına çıkış bir işkenceydi halbuki... Umutsuzluğuna
umut olan kocası elinde deri kaplı çantasıyla, ilk evlendikleri gün ki gibi
tatlı gelmişti: Gözlerini kaldırıp gözlerine baksaydı tabi, uzattığı yanağını
öpüp de içeri girseydi ve hiç olmazsa maskenin alt köşesinden süzülen
gözyaşlarını görseydi. Hiç mi hissetmemişti "Yemek
hazıııır!!" diye bağırırken, içtensizlikle, sesinin titrediğini?
Yemekteki patlayışının sebebi bunlardandı aslında. "Yeter artık
dayanamıyorum!" dediğinde, tıpkı bundan 4 yıl önce dediği gibi,
gerçekten dayanamıyordu.
o-o-o
"Yeter
artık dayanamıyorum!" Eğer çatalı eğercesine sıktığı eli zangır
zangır titremeseydi bunu kimin söylediği bile anlaşılamayacaktı. Kafasını öne
eğmişti; kıvırcık, kabarık saçları ortadan ayrılmış olmasına rağmen her
yerdeydiler şimdi. Sol gözünün etrafı mordu, yüzünde bir iki sıyrık da vardı.
Kendini zaten çok zor tuttuğu belli olan kocası hiddetle yerinden kalktı ve
kadının yüzüne okkalı bir tokat attı.
(Karanlık...)
o-o-o
(Karanlık...)
Yeter artık yeter...!
Dayanamıyorum, lanet olsun! Ne yediğim yemekten, ne içtiğim sudan tat ala...
Hayır hayır çocuklarım onlar benim, sadece sevgilerini yeterince
gösteremiyorlar o kadar. Kocam beni sevmese bile çocuklarının annesini sever,
evet sever. Dayanabilirim. Dayanmalıyım...
Bir süredir bu dengesiz ruh haliyle mutlu olmaya çalışıyordu ve her seferinde
derin pişmanlıklar yaşıyordu. Bu sefer yaşamadı. İyi ki içime atmışım dedi,
neyse ki içimden bağırmışım... Sıktığı elini yavaşça gevşetti. Çatalını
sessizce tabağının kenarına koydu ve maskesinin faydalarını kullanarak
çaktırmadan aile fertlerine baktı. Veli toplantısından bahsediyorlardı ve kimse
fark etmemişti. Sessizce yemeye devam etti.
o-o-o
Telefon sesi...
(Sessizlik...)
"Alo?"
Koşarak açmıştı bu sefer; "Ben," dedi, "kararımı
değiştirdim. " Karşı taraftan ses gelmesini bekledi. Aslında
şoku atlatmasını bekler gibiydi. Sonunda cevap geldi, cevaba hızla ve heyecanla
cevap verdi: "Bugün? Tamam. Tamam, görüşmek üzere..."
İlk seferinde telefonu kapatamadı, elleri titriyordu.
Koşarak yatak odasına gitti. Aynanın yüze denk gelen kısmı kırıktı - maskesini
vurarak kırmıştı - maskeyi çıkardı ama yüzünü görmek zorunda değildi ve
hiç bakmadı yüzüne. Kalktı dolaptan bir kıyafet aldı ve giyindi. Sadece
gözlerini açıkta bırakan kadife bir kara çarşaftı bu. Peçesini iğneledi,
çantasını aldı, ayakkabısını giydi ve evden çıkmadan son bir kez hayallere
daldı.
o-o-o
Aynı aynanın karşısında bu sefer cesur dekolteli, saçları fönlü çok güzel
bir kadın durmaktaydı. Tam çıkmak üzereyken arkadaşları durmadan arayıp acele
ettiriyorlardı, şu an yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmediği, hiç arayıp
sormayan arkadaşları.
o-o-o
Doktorun odasındaydı şimdi.. Doktorun elinde test sonuçları yani hayatının geri
kalanının onlara bağlı olduğunu bildiği kâğıt parçaları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder